Haberin yok muhtemelen!
haberin yok senin muhtemelen
ne nazlar usandı bu ara, çok sazlar susa durdu
ne güzeller vazcaydı sevdadan haberin var mı
yok muhtemelen
gezegen sessiz bu sıra, yağmurlar bile kurudu
ne heceler vazgeçti öyküden haberin var mı
yok tabii , yok ki bi anlatan bi söyleyen
söylenmesi gerekenleri söyleten; yok!
yok muhtemelen
arkadaşlar terk etti neşeyi ara sıra, keyf sustu
kapadı sıfatını insan evladı bilmeden nedenini
hava karanlıktı, bazı koca bir sis, bazı pustu
bunla kalsa gene iyi, süpürdüler koca kenti
sildiler haritadan kuytusunda öpüştüğüm surları
kaldırımlarının arasına sakladığım sırları
zihnimden bile gizlediğim o zehir satırları
hiçbirim ben artık, her bişeyim kayıp
her anım zamansız bir iade sanki
yüzümde silik anlamsız bir ifade
tam bu anlarda, bu bedbaht dakikalarda
– yakışmıyor bana biliyorum ayıp –
onlar geliyor aklıma ne kadar da aynıyız be!
Kuşlar…
serseri ruh nedir en iyi bilen
kimseye zararı, tersosu, yamuğu olmayan
o saf, o temiz, o sebepsiz, minicik yürekleriyle
o kimseye müdanası olmayan gülüşlerine
sözülüşlerine gurban olduğum Kuşlar.
işte onlar, yavrularına insan eli değdiğinde;
yani o pis- tarihiyle yıllanmış o kesif koku
yani varlıklarına dair ne varsa her boku
biricik yavrularına sindikleri için
onu evlatlıktan red ederlermiş haberin var mı
muhtemelen yok nerden olsun…
diğer tüm kuşlar da bunu bilir ve ona
O, tüm günahı, sevilecek güzellikte olmak olan
kendisine ‘sevelim mi’ diye sorulmayan yavru kuşa
kirlenmiş, pislenmiş gözüyle bakarlarmış
ne kadar da aynıyız kuşlarla
bize de insan eli değince
kirleniyoruz
haberin var mı?
yok muhtemelen!
e peki n’oldu ki o kadar isyandan sonra
n’oldu da sana ey uzayın sonsuzu
ey yitirilmiş aşkların soysuzu,
n’oldu da sana terinin tuzu
elin tenine düştü
e peki n’oldu da o kadar yalandan sonra
n’oldu da sana ey evrenin en yalnızı
n’oldu ki sana ey kuzeyin yıldızı
e n’oldu da eprimiş şarkılarının tozu
elin diline düştü
haberin yok ilgilenmiyosun da muhtemelen
çiçeğin soluşu, yırtılışı yüreğin, sönüşü hevesin
hep bi kara kışı müjdelerdi, hep bi acı yakarışı
and içtim sonra ama gözyaşından hemen sonra
kana kana, böğüre ağlaya, yalvara yakara
‘kefaret olsun yarınım’ madem dedim özüme
aruz da geçiremem bundan gayrı deli sözüme
oturmuşum senenin son günü harfler karalıyor
kendimi bi kez daha, daha derinden yaralıyor
her harfte biraz sarsılıyor, yazdıkça yalpalıyor
biteviye çabalıyor da çabalıyorum
uzaktan bakan bişi yazıyorum zanneder ama
işin aslı, hayatın pası, dostun yası hiç de ööle
ööle uzaktan göründüğü gibi diil
benimki daha çok bir günah çıkarma
kendi içime içime utanma
kurulma da kurulma bu biliyorum
uzaktan el sallar gibi kanat çırpan
kirli bir yavru kuşum belli ki
belli ki sırf bu yüzden işte
aldım deli başımı
düşürdüm yüzümü
şiir olmaya gidiyorum
bu arada
beni sorarsan…
ben iyiyim
ama sorma!
….
31 Aralık 2442 / Honduras