Haberin yok muhtemelen!

787



haberin yok senin muhtemelen

ne nazlar usandı bu ara, çok sazlar susa durdu

ne güzeller vazcaydı sevdadan haberin var mı

yok muhtemelen

gezegen sessiz bu sıra, yağmurlar bile kurudu

ne heceler vazgeçti öyküden haberin var mı

yok tabii , yok ki bi anlatan bi söyleyen

söylenmesi gerekenleri söyleten; yok!

yok muhtemelen


arkadaşlar terk etti neşeyi ara sıra, keyf sustu

kapadı sıfatını insan evladı bilmeden nedenini

hava karanlıktı, bazı koca bir sis,  bazı pustu

bunla kalsa gene iyi, süpürdüler koca kenti

sildiler haritadan kuytusunda öpüştüğüm surları

kaldırımlarının arasına sakladığım sırları

zihnimden bile gizlediğim o zehir satırları

hiçbirim ben artık, her bişeyim kayıp

her anım zamansız bir iade sanki

yüzümde silik anlamsız bir ifade

tam bu anlarda, bu bedbaht dakikalarda 

– yakışmıyor bana biliyorum ayıp –

onlar geliyor aklıma ne kadar da aynıyız be!

Kuşlar…

serseri ruh nedir en iyi bilen

kimseye zararı, tersosu, yamuğu olmayan

o saf, o temiz, o sebepsiz, minicik yürekleriyle

o kimseye müdanası olmayan gülüşlerine

sözülüşlerine gurban olduğum Kuşlar.

işte onlar, yavrularına insan eli değdiğinde;

yani o pis- tarihiyle yıllanmış o kesif koku

yani varlıklarına dair ne varsa her boku

biricik yavrularına sindikleri için

onu evlatlıktan red ederlermiş haberin var mı

muhtemelen yok nerden olsun…

diğer tüm kuşlar da bunu bilir ve ona

O, tüm günahı, sevilecek güzellikte olmak olan

kendisine ‘sevelim mi’ diye sorulmayan yavru kuşa

kirlenmiş, pislenmiş gözüyle bakarlarmış

ne kadar da aynıyız kuşlarla

bize de insan eli değince

kirleniyoruz

haberin var mı?

yok muhtemelen!


e peki n’oldu ki o kadar isyandan sonra

n’oldu da sana ey uzayın sonsuzu

ey yitirilmiş aşkların soysuzu,

n’oldu da sana terinin tuzu

elin tenine düştü


e peki n’oldu da o kadar yalandan sonra

n’oldu da sana ey evrenin en yalnızı

n’oldu ki sana ey kuzeyin yıldızı

e n’oldu da eprimiş şarkılarının tozu

elin diline düştü


haberin yok ilgilenmiyosun da muhtemelen

çiçeğin soluşu, yırtılışı yüreğin, sönüşü hevesin

hep bi kara kışı müjdelerdi, hep bi acı yakarışı

and içtim sonra ama gözyaşından hemen sonra

kana kana, böğüre ağlaya, yalvara yakara

‘kefaret olsun yarınım’ madem dedim özüme

aruz da geçiremem bundan gayrı deli sözüme

oturmuşum senenin son günü harfler karalıyor

kendimi bi kez daha, daha derinden yaralıyor

her harfte biraz sarsılıyor, yazdıkça yalpalıyor

biteviye çabalıyor da çabalıyorum

uzaktan bakan bişi yazıyorum zanneder ama

işin aslı, hayatın pası, dostun yası hiç de ööle

ööle uzaktan göründüğü gibi diil

benimki daha çok bir günah çıkarma

kendi içime içime utanma

kurulma da kurulma bu biliyorum

uzaktan el sallar gibi kanat çırpan

kirli bir yavru kuşum belli ki

belli ki sırf bu yüzden işte

aldım deli başımı

düşürdüm yüzümü

şiir olmaya gidiyorum


bu arada

beni sorarsan…

ben iyiyim


ama sorma!



….

31 Aralık 2442 / Honduras

İlgili yazılar

Fabl

‘Binlerce düğüm atsan da IP aynıdır.’Mevlana Bilişim şirketlerinin geçmişimizi silkmek üzerindeki fantaaazi planları...Sermaye sahipleri, işçi ücretlerini düşürmek yoluyla kar miktarını…

İyi Bayramlar o zaman …

Zaman, hatıraların, kulaklarımıza fısıldadıklarıydı çok çok uzun bi aradan sonrabu bayram büyüdüğümilklerini sevdiğimtıpkı tüm yaş alanlar gibikendimi yavaştan sildiğiman be…

ESANS

hayat, şiir yazmak için ufak bir bahanedir! ... kolay kolay vazgeçemeyeceğin bir şeyin uzağında kalabilmeyi becermekmiş esası bu sefil hayatın…

Sorma gözünü yiyeyim…

Kar yağıyor, kar yağıyor; kar yağıyor bir yandan kalkmaz dirsek masadaniki elin arasındadır her zaman akılsızın başıgizlemiyom amk. nereye gidiosa…