Cumartesi

81

“Yoklar…. Soracağım şeyler var… Konuşmak istiyorum; yoklar!”

Sezen Aksu

Dertli bakışlı karga yine kondu usul usul her zamanki yerine
Dikti gözünü bakıyor Allahsız, tavırlı tavırlı gaklıyor duyuyorum
Sarsıyor dalları puşt Nisan havası, saygımdan susuyorum
Gel gör ki, ne rüzgar o tatlı meltem, ne ağaç eski meşe
Maziden geliyor delikanlıyı bitiren o sızı, o zalım şarkı da
O kadar da mahvetmiyormuş aslında; döneminde baya bi yanılmışım
Ne nota aynı ud, ne şarap eski kan kırmızı, ne ritm aynı neşe.
Köpeğim horluyor ayağımın dibinde, gavurun caddeleri gene yankıda
Yedi cihan sus pus, tuz buz oldu; ne arayanım kaldı ne soranım…
Demek ki ben eski ben değilim de sessizliğin bile unuttuğu Truman’ım
Demek ki bi zamanlar, yarınların dahi kolayca yanıldığı koca bi yalanmışım
Olsun ama, bir sürü güzel kalemim var, bi ton hoş anı, beş ton boş sayfa
Kelimelerle de barıştım, uzun süre dargındım terbiyesizlik yapmışlardı.
Beni benden çalıp da hiç tanımadığım birilerine yok pahasına satmışlar,
Daktilomdan sahneye fırlayan gözyaşlarım budalanın tekine adanmışlardı.
Gerçi biliyodum böyle olacağını, dediydim sokakta kim çıktıysa karşıma:
Hatırlıyorum o sefil günü, sırf sana şık görüneyim diye Diesel’den aldığım
Bir beden büyük kabanın içinde, radyodaki bacıyla bir olmuş bağırıyordum
İstinye’nin karanlığına ve dostların yavanlığına ve gözlerinin bataklığına da
Ben niye atıyordum ki karbonatlı çayların içine şeytan icadı ecnebi kelimeleri?
Harfler boğulurken Boğazın sularında, kimdi lan bu kadar acının muhatabı kimdi?!
“I’m dying, I’m crying, I’m begging, Please love me.., Please don’t leave me!”
Türkçesi için alt yazı da vardı, utançtan yüzümü düşürdüğüm kaldırımın yanında:
“Vazgeçtim sözlerinden… Sessizce, kimsesizce… Yok olmak anıdır şimdi.”
Ve şimdi silikon sokaklarda, geceyi aydınlatan tek farın sahibi olarak geziyor
Aynanın karşısında her sabah, dünden ek yaralarımı izliyorum büyük bir dikkatle.
Yapacak fazla da bir şeyim yok zati b’aralar birbirinin aynı günlere alışmaktan;
Elimde paslı bir jiletle, teklemiş kalbimin üstünde dörtnala koşuşturmaktan, 
Gittikçe flulaşan simaları, imaları, yüzsizleri unutmaya çalışmaktan başka.
Artık hiç bir şeyim yok- yüksüzüm; ne dertler var yazımda, ne tasa, ne acı tadın
Ne tökezleyecek bi adım, ne jöleleyecek saçım, ne Falım sakızı manilerinde adın.
Çünkü ne döneceğim bi köyüm kaldı, ne anlatılacak bi öykü, ne izlenecek bi film, 
Okunacak güzel kitap da kalmadı zaten, ne hevesim kaldı, ne koklayacak bi gülüm
Bundan gayrı aklımda tek şey olur; bir trafik kazasında en coolundan bir ölüm
5 yıldır kentimi, kendimi görmedim ama hep serin bi Haznedar sabahıdır uyandığım
Derin bir üzülüşün ahıdır kesin aldığım, gittikçe azaldığım, ufalandığım, yandığım
Sarı saçını savuran serseri bi türküyken Pasifik’in rüzgarı- gülüşünün ertesi;
Hak olsam bir kadife gülle, gam yemem hep aklımda kalır Adana’nın o sıcak busesi
Çünkü çok kimse bilmez, bilmesin zaten, hatta kendimden bile gizliyorum ama
Çocukluktan çıktığım; ölümle tanıştığım gündür benim Cumartesi

İlgili yazılar

Omerta

“Birine alışırsın, hatta ondan hoşlanmaya başlarsın ve o gider.Sonunda herkes gidiyor. Ama en kötüsü; O 'biri'nin kendin olması." çalsın artık…

4.44

"4:20'yi kaçırırsanız, 4:22'ye kadar bekleyin. Çünkü 4:22 de 4:20'dir." saat 4.44 cinlendim, uyku şimdi çok uzakkalem, defter, gece, şarkımız, kahve,…

Boktan bir otel odasında

“Yalnız, mahkûm, terkedilmiş, ölecek olanlar gibi bir başına, bir lüksü, yücelik dolu bir yalnızlığı vardı; bağlı olanın asla bilemeyeceği bir…

Sıla yorgunluğu

"Yorgun; hiçlikten bıkmış, her şeyden bıkmış, dünyanın taşımayı asla seçmediği ağırlığından bıkmış." ― F. Scott Fitzgerald * Yoruldum; biraz da perişanım…